Yorum Sayısı: 43
Konu Sayısı: 14
Üyelik Tarihi: Jan 2021
Rep Puanı:
0
01-31-2021, 09:04 PM
(Son Düzenleme: 01-31-2021, 10:04 PM, Düzenleyen: Luggio.)
Yer: Büyük Kilise Caddesi
Saat: 09:25
Hava: Bulutlu
Bugün izinli günündesin. Eşin ve kızınla beraber yürüyüşe çıktınız. Sessiz sakin bir biçimde yürüyüşünüzü sürdürürken telefonuna bir mesaj geliyor. Telefonuna baktığında çömezlerden birisinin: "Hayatımın kadını ile sonunda evleniyoruz. Çok çok mutluyuz. Bu mutlu günümüzde yanımızda olursanız çok seviniriz. Cumartesi günü Büyük Kilise'de bütün sevenlerimizin yanımızda olmasını tüm içten dileklerimle isteriz. Edgardo Novella" şeklinde attığı mesajı görüyorsun. Telefona bakmayı bıraktıktan sonra etrafındaki insanların hayatın olağan akışına uygun şekilde işlerine veya bir yerlere gitmekte olduklarını görüyorsun. Sizin gibi eşleriyle veya kızlarıyla beraber yürüyüş yapan çiftler de görüyorsun. Yanından geçen güzel yüzlü, takım elbiseli bir adam: "İşe geçiyorum." diyor. Ve hızlı adamlarla beraber on metre ilerideki Büyük Kilise'ye yöneliyor. Bu sırada kızın eşine bakarak: "Anne Tanrı büyük mü?" diyor. Eşin, "Evet büyük güzel kızım." diyerek kızının başını okşuyor. Ardından kızına eğilip, üstünü düzeltiyor ve açılmış olan bağcıklarını bağlıyor. Eşin kızınla ilgilenirken bu sırada yanınızdan geçen adamın kiliseye girdiğini görüyorsun.
Yer: Büyük Kilise
Saat: 09:32
Hava: Yağmurlu
Bir şey başına damlıyor. Her insanda olduğu gibi hemen kafanı yukarıya doğru kaldırma ihtiyacı hissediyorsun. Yağmur yağıyor. Bu sırada kiliseyi yaklaşık olarak altı veya yedi adım kadar geçmiş bulunuyorsunuz. Eşin, "Hayatım, yağmur şiddetlenebilir. Kiliseye girelim istersen." diyor. Ardından, geriye doğru dönerek kiliseye doğru hareketleniyorsunuz. Kiliseye girdiğinizde hiç kimseyi göremiyorsunuz. İçerisi bomboş görünüyor. Ama bir süre kadar sonra, kilisenin en ucunda birisini görüyorsun. Bu, az önce yanından geçen adam oluyor. Adamın kilisenin rahibiyle konuşmakta olduğunu fark ediyorsun. Adamın sesi yükseliyor. "Evet, bu iş için tamı tamına üç yüz bin euro ayırdık ama sen kendimi Tanrı'ya adadım ve bütün parayı yoksullara dağıttım diyorsun! O para senin paran değil! Tanrı'nın parası hiç değil! O Leggio Ailesi'nin parası. O parayı istiyorum! Bir saate kadar o parayı bul ve bana getir! Yerimi biliyorsun!" Yükselen seslerle beraber kızın ağlamaya başlıyor. Eşin ise kızını susturmaya çalışıyor.
Yer: Büyük Kilise
Saat: 09:35
Hava: Bulutlu
Güzel yüzlü adam yanınızdan geçerken, size şöyle bir bakıyor. Rahip ise arka tarafa doğru gidiyor. Bu sırada camlara baktığında yağmurun dinmiş olduğunu fark ediyorsun. Sen bakışını sürdürürken arka taraftan bir ses geliyor. Bu, bir silah sesi. Kilise bu silah sesiyle bir süre kadar yankılanıyor.
Güzel Yüzlü Adam:
Yorum Sayısı: 4
Konu Sayısı: 1
Üyelik Tarihi: Jan 2021
Rep Puanı:
0
Genel olarak iyi kalpliliğiyle bilinen Giuseppe suratında kocaman bir gülümsemeyle birlikte evinin oturma odasına oturuyor ve dizini hareket ettiriyordu. "Hayatım, hazırlandınız mı?" diye seslendi heyecanlı bir şekilde. İşinden ötürü ailesiyle pek vakit geçiremediğini düşünen bu orta yaşlı adam için izin günleri büyük bir heyecan sebebiydi. Her şeyi birkaç gün öncesinden planlıyor ve aklındaki plana göre ailesini eğlendirmeye çalışıyordu. Elbette eşinin ve kızının da düşüncelerini göz önüne alıyor, onun yapmak istediklerine öncelik veriyor fakat genelde bu ufak gezileri planlayan kişi Giuseppe oluyor. Bugün yaptığı plan aslında oldukça basitti. Birkaç saat boyunca şehri turlayacak, güzel bir restoranda yemek yiyecek ve sonrasında tekrardan dolaşmaya başlayacaklardı. İkinci dolaşma kısmında özellikle kızının ilgisini çekebilecek bir yerlere gidebileceklerini düşünmüştü Giuseppe. Havanın güzel olmasını da umuyordu, her ne kadar gökyüzündeki bulutlar güneşin önünü kapatmış olsa da içten içe bunu umuyordu. Bu isteğinin gerçekleşmeyeceğini biliyordu, zira ne kadar şanssız birisi olduğunu kendisinden daha iyi bilen birisi yoktu. Belki eşi ondan daha iyi biliyordur, yıllar boyunca onun şanssızlıklarına maruz kaldıktan sonra kadıncağız da bu duruma alışıvermişti. Artık yaptıkları planların gerçekten de planladıkları gibi gitmeyeceğini tahmin edebiliyor ve yaşanan talihsizliklere ayak uydurabiliyorlardı. Giuseppe hissettiği sabırsızlıktan ötürü dizini daha da hızlı bir şekilde hareket ettirmeye başlamıştı. Bir yere yetişecekleri yoktu, acele etmelerine de gerek yoktu fakat orta yaşlı bu aile babası bir dakika dahi olsa ailesiyle daha fazla zaman geçirmek istiyordu. Bir süre boyunca bu şekilde bekledikten sonra bakışlarını camdan dışarıya çevirdi, gökyüzünü kaplayan bulutlar hala olduğu yerdeydiler ve gidecek gibi durmuyorlardı. Bu biraz canını sıkmış olsa da kızının ve eşinin gülümsemesini gördüğü sürece bu tarz şeyler önemli değildi. Bakışları bir gökyüzüne, bir kapıya yönelmeye başlayan adam bir kez daha ağzını açtı. "Hayatım, hazırlandınız mı?"
Eşi, Anna Maria'yı giydirmekle meşgul olduğundan ötürü Giuseppe'yi duyamıyordu. Ufak kızın odası, salona en uzakta kalan oda olduğundan ve Giuseppe sesini pek yükselten bir tip olmadığından ötürü böyle bir sıkıntı yaşanıyordu. Normal şartlar altında ilk hazırlanmayı bitiren kişi olduğundan ötürü Anna Maria'yı giydirmesi gereken kişi Giuseppe'ydi fakat aşırı derecede kötü bir moda anlayışı olduğundan ötürü Giada ona izin vermiyordu. Giada özellikle konu giyim kuşama geldiğinde aşırı derecede sinirlenen bir insandı. Kocasının ve kızının kendilerine yakışmayan şeyler giymesini istemiyordu. Fakat ne yazık ki ikisinin de moda anlayışı çok ama çok kötüydü. Anna Maria hala çocuk olduğundan ötürü seçtiği kıyafetlerin kötü olması gayet normaldi fakat Giuseppe? Yaklaşık on beş yıldır evli olmalarına rağmen ona hiçbir şey öğretemediğinden dolayı biraz hayal kırıklığına uğruyordu.
Anna Maria'yı giydirmeyi bitirdikten sonra kızıyla birlikte oturma odasının yolunu tuttu. Kafasını hafifçe odaya çevirdiğinde Giuseppe'nin suratındaki gülümsemenin büyüdüğünü, yanaklarının hafifçe kızardığını gördü. Onun bu hallerini seviyordu, otuzlu yaşlarının ortasında olmasına rağmen arada sırada böyle çocuk gibi hareketler etmesini eğlendirici buluyordu. Zaten evlenmelerinin sebebi de buydu. Giada, Giuseppe'yi kaslı olduğu için veya güzel bir surata sahip olduğu için sevmemişti. Onun bu çocuksu tavırlarını, iyi yürekli oluşunu, yardımsever oluşunu sevmişti. Elbette görünümünden de etkilenmişti, etkilenmese neden onunla konuşmaya başlardı ki?
Koltuğundan oldukça heyecanlı bir şekilde kalkan Giuseppe'nin oluşturduğu rüzgar masada bulunan gazeteyi yere savurmuştu. Telaşlı bir şekilde yere eğilen devasa adam yerdeki kağıdı birkaç deneme sonrasında anca alabilmiş ve masaya koyabilmişti. Tekrar hızlıca doğrulduktan sonra ceketini düzeltmiş, masanın üzerinde bulunan şapkasını kafasına geçirmiş ve "Gidelim mi?" demişti.
Anna Maria akranlarına kıyasla biraz daha zeki bir kızdı. Bir dahi değildi fakat kesinlikle zekiydi. Aynı zamanda iyi bir gözlemciydi de, sürekli olarak çevresindekileri analiz etmek gibi bir huyu vardı. Belki de çocuk yaştan itibaren babasının yanında olmasından ötürü ondan kaptığı bir özellikti bu, belki de sadece genlerinde vardı. O sabah babasının cüzdanını masanın üzerinde unuttuğunu görmüştü. Bir saniyeliğine annesinin elini bırakarak masaya doğru koştu, cüzdanı aldıktan sonra cebine koydu ve annesine dönerek "Şşşş" dedi. Giada kızının bu halini görünce hafifçe gülümsemeden edemedi.
Üçlü evden çıktıktan sonra sokakta amaçsızca yürümeye başladı. Bulutlu bir hava olmasına rağmen, çevrelerinde bir çok insan asık suratlı olmasına rağmen üçlünün yüzünde kocaman gülümsemeler mevcuttu. Havadan sudan konuşmalarına rağmen gerçekten de eğlendikleri belli oluyordu. Sonuçta bu özel günü sadece Giuseppe değil, Giada ve Anna Maria'da dört gözle bekliyordu. Gerçekten de mutlu bir aileydiler.
Saat 9.30 civarına yaklaştığı vakitte başlayan yağmurla birlikte üçlünün planları biraz sekteye uğramıştı. Giuseppe'nin suratı şanssızlığından ötürü biraz asıldı fakat Giada'nın ona "yapacak bir şey yok" anlamı taşıyan bakışını gördüğü anda tekrardan gülümsemeye başladı. Sonrasında eşinin önerisiyle birlikte yağmurdan korunmak için üçlü olacaklardan bihaber bir şekilde kilisenin yolunu tuttu.
Kilisenin kapısını açtıklarında içeride kimseyi görmeyince Giuseppe biraz şüphelendi. Yine de bunun olası bir durum olabileceğini düşünerek bu konu üzerinde fazla durmadı. Ta ki genç bir adamın bağırışlarının sesini duyana kadar. Giuseppe 300.000 Euro gibi büyük bir meblağı duyduktan sonra konuşmayı daha da dikkatli bir şekilde dinlemeye başladı. Leggio Ailesi kelimesi geçtiğinde ise suratını oldukça ciddi bir ifade kapladı.
Konuşma kısmı bittikten sonra Giuseppe kızının ağlamaya başladığını gördü. Suratındaki ciddi ifadeyi biraz yumuşatarak bakışlarını kızına çevirdi. "Ne olursa olsun Anna Maria'yı korumam gerekiyor" diye düşünmeden edemedi. Elbette ilk önceliği ailesi olan birisinin böyle düşüncelere sahip olması normaldi fakat Giuseppe böyle düşünmesine rağmen gözlerinin önünde tehlikede olan birisini görmezden gelebilecek birisi değildi. Eşine de güveniyordu, onun güçlü bir kadın olduğunu bildiğinden ötürü kimi zaman risk alabiliyordu.
Giuseppe bu düşüncelerle birlikte bekleyişini sürdürürken güzel elbiseli, güzel yüzlü bir adam yanından geçti. Onu gördüğü anda elini kızıyla adamın arasına koydu, bakışlarını hafifçe sertleştirerek adama baktı. Suratını bir makine gibi analiz ettikten sonra bakışlarını adamın üzerinden çekmeden beklemeye devam etti. Giuseppe onun gibi insanlardan hoşlanmazdı, bunu belli etmekten de asla çekinmezdi. Kimseden korkusu olmayan bu orta yaşlı adam bazılarının gözünde garip bir adamdı. Hayatı boyunca ne bir kuruş rüşvet almış, ne de bir olayı göz ardı etmişti.
Adamın kiliseden çıkmasının ardından patlayan silah sesi Giada ve Anna Maria'nın irkilmesine neden oldu. Giuseppe sakinliğini koruyarak arkasına döndü ve eşinin omuzlarından tuttu. Oldukça ciddi bir ifadeyle birlikte "Hayatım, dışarıya çıkmanı ve polisi aramanı istiyorum." dedi. Giada'nın suratındaki endişe dolu ifadeyi gördükten sonra bir kez daha, aynı ses tonuyla, aynı kelimeleri eşine iletti. Başını olumlu anlamda salladığını gördüğü anda ise alnından kibar bir şekilde öperek gülümsedi.
Eşiyle konuşmayı bitirdikten sonra kızına dönerek suratında kocaman bir gülümsemeyle birlikte onu öptü. "Hadi canım, sen annenle birlikte dışarıya çık. Bende biraz sonra size katılacağım." dedi. Kızının başını okşadıktan sonra elini cebine atarak kızının sabah aşırdığı cüzdanı aldı. Kızının cebinde bir kabarıklık olduğunu aslında sadece birkaç dakika öncesinde fark etmiş ve adamla bakışırken kendi üzerini yoklamıştı. Cüzdanını hiçbir yerde bulamadıktan sonra sabahını kısaca gözden geçirmiş ve kızının cebindeki nesnenin cüzdanı olabileceğinin farkına varmıştı. Bütün bunları sadece birkaç saniye içerisinde yapması gerçekten de hayret vericiydi.
Cüzdanını almasının sebebi içerisinde bulunan polis kimliğiydi. Polis ekipleri kiliseye geldikten sonra kimliği yanında olmasaydı gerçekten de zor duruma düşebilirdi fakat neyse ki bunu çabucak fark ederek gerekli önlemleri almıştı.
Yavaşça ayağa kalktı, bakışlarını silah sesinin geldiği noktaya çevirdi. Elini beline atarak silahını çekti, emniyet kilidini açtı. Silahını kızının göremeyeceği bir şekilde çıkarmış ve aynı şekilde tutmuştu. Bakışlarını eşine çevirerek gitmelerini istediğini belirten bir ifade takındı. Giada hemen anladı ve kendini toparlayarak kızıyla birlikte kapıya doğru hareketlendi.
Giuseppe eşi ve kızı kiliseden çıktıktan sonra silah sesine doğru ilerlemeye başladı. Aklında bir çok senaryo olmasına rağmen rahibin intihar etmesinin en mantıklısı olacağını düşünüyordu. Her ne kadar bir rahibin intihar etmesinin oldukça garip olduğunu düşünse de mümkün olduğunun farkındaydı. Ödeyemeyeceği kadar büyük miktarda borç almış kişiler genellikle son çare olarak bu yola başvururdu. Kaçırılıp işkence edilmekten ziyade bunun daha rahat bir yol olduğunu düşünürlerdi, haklıydılar da.
Yorum Sayısı: 43
Konu Sayısı: 14
Üyelik Tarihi: Jan 2021
Rep Puanı:
0
02-02-2021, 10:24 PM
(Son Düzenleme: 02-02-2021, 10:25 PM, Düzenleyen: Luggio.)
Yer: Büyük Kilise
Saat: 09:45
Hava: Bulutlu
Silah sesinin geldiği yere doğru ilerliyorsun. İlerleyişinle beraber bankları teker teker geçiyorsun. Kırmızılı zemin üzerine vuran hafif sarılıklar gözüne batıyor. Duvarların altın sarısı rengi yere yansıyor. Camlardan akmakta olan yağmur damlalarının son demlerini de bu sırada görüyorsun. İlerleyişinle beraber barut kokusunu duyumsuyorsun. Keskin bir koku bu. Alışık olduğun bir koku. Her polis memuru gibi bu kokuyu defalarca kez içine çektin. Sonunda oraya varıyorsun. Orada, bir adam var, dizlerinin üzerine çökmüş ağlamaklı bir adam. Hala canlı. Bir şeyi yok. Ama kafasına bir tabanca dayamış, eli titriyor. Adamın derince bir nefes aldığını görüyorsun, gözlerini kapatıyor ve gözlerini tekrardan açtığında göz göze geliyorsunuz. Adamın şaşırdığını anlıyorsun. Seni burada beklemiyor gibi bir hali var. Hıçkırarak sana bakıyor, yalvaran gözlerle sana bakıyor ve: "Ölmek istemiyorum ama başka çarem yok. Çarem yok..." diyor ve tavana bakıyor. Onunla beraber sende bakıyorsun. Bir şey göremiyorsun ama adamın üç metre yukarısına baktığında bir şey görüyorsun. Bir delik var orada. Oradan içeriye süzülen ışık ayaklarının tam önüne geliyor. "Tanrı'nın Evi'nde bugün öleceğim bayım. Bunu görmenizi istemiyorum. Gidin lütfen. lütfen...." diyor. Ardından ise: "Beni affet Tanrım. Affet..." diyor. Rahibin elinin hala titrediğini fark ediyorsun, gözyaşları ise artık akmıyor. Bildiğin bir şey var ise bir rahip için bu sözleri söylemek oldukça zor olmalı.
Yorum Sayısı: 4
Konu Sayısı: 1
Üyelik Tarihi: Jan 2021
Rep Puanı:
0
Genç yaşlarında Tanrı'ya olan inancını kaybeden Giuseppe, mutluluğu bulduktan sonra tekrardan O'na inanmaya başlamış bir insandı. Yaşadığı talihsizliklerin O'ndan geldiğine inanıyor, bütün bunların bir sınav olduğunu düşünüyordu. Yine de, sonradan inanmaya başlayanların aksine pek dindar birisi değildir. O'nun varlığından şüphe duymaz fakat emirlerini yerine getirmek için de pek bir uğraşta bulunmaz. Belki de bunun sebebi kalbinin derinliklerinde hala O'na karşı bir kırgınlık olmasından dolayıdır.
Altın sarısı süslemeleri inceleyerek, ağır ama kendinden emin adımlarla silah sesinin geldiği bölgeye doğru ilerlemeye devam etti. Pazar ayinlerinde tıka basa dolan bankları teker teker geçerken onları incelemeyi ihmal etmedi. Gözlerinin önüne bir anlığına da olsa o sıralarda oturduğu anıları geldi. Şanssızlığından kurtulması için çaresizce Tanrı'ya dua ettiği günleri hatırladı. İlk başta biraz huzursuz olsa da bunların çocukluğundan kalan değerli anılar olduğuna kanaat getirerek gülümsedi. Kırmızı halının üzerinde ilerleyişine devam ederken bakışlarını cama yöneltti, dışarıda yağmur yağmıyordu. Belki de bu orta yaşlı adamı ve ailesini bugün, bu saatte, bu kiliseye gönderen kişi Tanrı'nın ta kendisiydi.
Burun deliklerinden giren kokuyu her polis gibi o da tanıyordu, taze ateşlenmiş silahın kokusunu. Lakin Giuseppe bu kokuyu pek sevmezdi, zira ne zaman bu kokuyu alsa talihsiz bir manzarayla karşılaşıyordu. Boş yere ölmüş insanlar, boş yere yıkılmış hayatlarla karşılaşmaya alışkındı fakat her seferinde de üzülüyordu. Bu kadar kötü bir ortamda polis olmak için belki de fazla iyi yürekliydi. Ama işini seviyordu, daha doğrusu insanları seviyordu. Onları korumak, onlara yardımcı olmak çocukluğundan itibaren yaptığı şeylerdi. Tamamen alakasız bir işte çalışırken bile elinden geldiğince insanlara yardım eden birisiydi Giuseppe.
Giuseppe birkaç adım daha attıktan sonra dizlerinin üzerine çökmüş rahibi gördü. Kafasına dayadığı tabancayı titrek elleriyle tutan rahip iyi kalpli bir insandı. Giuseppe'yi gördüğü anda titrek çenesini hareket ettirerek Giuseppe'nin ölümünü görmesini istemediğini söyledi. Rahibin hala hayatta olduğunu gören Giuseppe silahını belindeki kılıfına yerleştirirken derin bir nefes verdi. Kendini en kötü senaryoya hazırlamış olan adam, en kötü senaryoyla karşılaşmadığı için rahatlamıştı.
Şefkat dolu gözlerini titrek rahibe çevirdi. Yaşından beklenilen tok bir sesle "Adım Giuseppe Scicolone, polis departmanında Komiser Yardımcısı olarak görev yapıyorum." dedi. Sonrasında aklındaki düşünceleri toparlamak için birkaç saniyeliğine bekledi. "Birkaç dakika öncesine kadar eşim ve kızımla birlikte, bütün hafta boyunca beklediğim tatil günümün tadını çıkarıyordum. Tam kilisenin önünden geçerken bardaktan boşalırcasına yağmaya başlayan yağmurdan sakınmak için kiliseye, Tanrı'nın evine sığınmak zorunda kaldık." Giuseppe'nin suratına nazik bir gülümseme yerleşti. Altın sarısı saçları ve kibar gülümsemesi ile adeta bir meleği andırıyordu. "Sayın rahip, belki de haddimi aşıyor gibi gözükebilirim fakat beni buraya Tanrı'nın gönderdiğine inanıyorum. Az önce yanınıza uğrayan genç adam ile olan konuşmanıza kulak misafiri oldum ve size yardım edebileceğime inanıyorum." Ağır adımlarla adama doğru yaklaştı, rahibe doğru yavaşça eğildi. Elini rahibin silahı tuttuğu elinin üzerine kibarca yerleştirdikten sonra yavaşça silahı aşağıya doğru indirmeye başladı. "Eminim ki Tanrı, kendisine yürekten hizmet eden, öğretilerini yayan, fakirlere yardım eden bir kulunun bu şekilde ölmesini istemez."
Giuseppe bu tarz durumlarda fazla düşünen birisi değildi. Genellikle içgüdülerine ve iyilik dolu kalbine güvenerek hareket ederdi. Çoğunlukla da başarılı olurdu, zira insanlar böyle durumlardayken mantık yürütmek yerine duygularını kullanmayı tercih ederdi. Tabii Giuseppe bunu isteyerek yapan birisi değildi, o sadece böyle bir insandı.
Yorum Sayısı: 43
Konu Sayısı: 14
Üyelik Tarihi: Jan 2021
Rep Puanı:
0
02-11-2021, 05:37 PM
(Son Düzenleme: 02-11-2021, 05:42 PM, Düzenleyen: Luggio.)
Yer: Büyük Kilise Önü
Saat: 10:15
Hava: Bulutlu
Her sözün sonrasında rahibin giderek gevşediğini fark ediyorsun. Rahibin silahı elinden kayıyor ve silahını tek hamlede kapıyorsun. Rahibin gözyaşları yeniden yeşerirken, "Çok günah işledim Bay Giueseppo." diyor. Rahip, gözlerini kendi üzerine çevirip, "Üstüm gibi kara bir geçmişe sahibim. Ama..." deyip, yutkunuyor. "Temiz bir sayfa açmak istedim hayatımda. Tanrı buna müsaade ediyor Bay Giuseppo. Her insan..." diyor ve sözlerini yarıda bırakarak boş gözlerle yere bakıyor. Kısa bir sürenin ardından bir polis memurunun yanınıza geldiğini görüyorsun. Bu teşkilattan bir polis memuru, Gaio Morino: Onu tanıyorsun. Oldukça kısa bir boya sahip ama iri yapılı bir polis memuru. Teşkilatta gözü pekliğiyle biliniyor. Hemen hemen her görevde yer almaya çalışan birisi. Bunların dışında saygılı ve efendi bir polis memuru. Aile hayatının ise şu sıralar çalkantılı olduğunu biliyorsun, karısıyla boşanmak üzereler. Kızının velayetini üzerine almak için uğraşıyor. Kısa siyah saçları taralı, üniforması jilet gibi. Gaio Morino, çatık kara kaşlarıyla beraber rahibe bakıyor, kömür karası gözlerinin içi ışıldıyor. Seni fark edince, "Efendim..." diyor. Oldukça saygılı davranmaya özen göstererek, "İzninizle." deyip, rahibe birtakım sorular sormaya başlıyor. Polis memurunun silah ile ilgili sorularını eşin sayesinde öğrendiğini biliyorsun. Buraya en yakın ekip ise Gaio Morino'nun ekibi olmuş. Gaio Morino'nun sözlerinin ardından onun peşinden gelen birkaç tane daha polis memuru görüyorsun. O polis memurlarını ise tanımıyorsun çünkü onlar daha çömez sayılırlar. Ancak onlar seni tanıyorlar ve teker teker isimlerini söylüyorlar: Elvira Votta, Albino Astarita, Bruto Scarpato; Elvira Votta, toplu siyah saçları ve keskin yüz hatlarına sahip. Kararlı bir kadın polis memuru gibi görünüyor. Albino Astarita sarışın bir polis memuru ama biraz çekingen görünüyor. Bruto Scarpato ise sevecen bir surata sahip, biraz kilolu ama yakışıklı sayılır. Ona karşın ise hissettiğin şey, saflık oluyor. Temiz ve sıkıntısız bir ailede hayatı geçirmiş olduğunu az da anlayabiliyorsun.
Rahip, "Evet, sonra Bay Giuseppo geldi." diyor.
Gaio Morino: "Anlıyorum. Peki o adam hakkında bize yardımcı olur musunuz? Adı nedir o adamın? Ve sizinle nasıl bir geçmişe sahip rahip?" diyor.
Rahip: "Adı Leo Bono. Bono inşaat ve nakliyat firmasının sahibi. Leo ile eskiden beridir tanışığız. Bir iş vasıtasıyla tanıştık. İşe ihtiyacım vardı ve onu buldum. Nakliyat işi yapıyordu. Bende onunla beraber nakliyat işleri yapmaya başladım. Günde iki sefer eşya indirip, bindiriyorduk. Güzel zamanlardı..."
Gaio Morino: "Evet, devam edin lütfen."
Rahip: "Sonra bir inşaat firması kurdu: O işten dolayı kum ve çakıl taşımacılığı işine de girmiş olduk. İki üç işi beraber yürütüyordu. Hırslıdır Leo. Sonra aramız açıldı... ama ama aramız o işten sonra açılmaya başladı diyebilirim. Aramızdaki dostluk ve muhabbet zamanla patron ve işçi hiyerarşisine dönüştü. İş dışında hiç konuşmamaya başladık. O değişmişti...."
Gaio Morino, not defterine notlarını aldıktan sonra, gözlerini rahibin üzerine dikiyor ve: "Leo Bono'nun bu olayla bağlantısı nedir rahip?" diyor.
Rahip biraz çekingen bir şekilde, "Bu konu hakkında konuşmak istemiyorum. Beni anlayın lütfen." diyor.
Gaio Morino, aklı selim her polis memurunda olması gerektiği gibi: "Efendim... Olayların aslını bilmemiz gerekiyor. Hem sizin hem de bizim için bu gerekli. Bu yüzden bizimle beraber merkeze kadar gelmek zorundasınız." diyor.
Rahip, hüzünlü gözlerle: "Oğlum... Oğluma bu olaydan haber etmezsiniz değil mi?" diyor.
Gaio Morino: "..."
.....
Ekip ve rahip ile beraber dışarıya çıkıyorsunuz. Dışarıya çıktığında etrafın ana baba günü olduğunu ve üç ekip arabasının kilisenin tam önünde sıraya dizilmiş bir halde beklediklerini görüyorsun. Baştaki ekip arabasının boş olduğunu görüyorsun, diğer ekip arabalarının ön koltuklarında polis memurları bulunurken arka koltuklarının ise boş olduğunu görüyorsun. Eşin ile kızını ise bir süre kadar etrafı çepeçevre taradıktan sonra kalabalığın arasında görüyorsun. Gaio Morino ile ekibi araca binmeden önce, "Efendim..." diyerek selamlarını veriyorlar. Senin direktifinin ardından yola koyulacaklar gibi görünüyorlar. Bir yandan da yeni yetme polis memurlarının kalabalığı dağıtmaya çalıştıklarını görüyorsun.
Yorum Sayısı: 4
Konu Sayısı: 1
Üyelik Tarihi: Jan 2021
Rep Puanı:
0
Giuseppe'nin ağzından çıkan sözcüklerle birlikte rahip rahatlamaya başladı. Sadece birkaç saniye öncesine kadar ölümü kabullenmiş birisi olmasına rağmen Tanrı'nın ona gönderdiği bu elçiyi görmezden gelecek birisi değildi. Gerçekten de polis memurunun söylediği gibi kaderin bir cilvesiydi burada karşılaşmaları. Birkaç dakika boyunca yağan yağmurdan sığınmak için buraya sığınmaları ve bu yağmurun tam olarak 'o' adam buradayken gerçekleşmesi. Üstüne üstlük polis memuru görevde dahi değildi, evinde yatıp keyif yapabilecek olmasına rağmen tek izin gününde ailesiyle dışarıya çıkmıştı. Koskoca şehirde gezintilerini sürdürürken tam olarak yağmur yağarken kilisenin yakınlarında bulunmuşlardı. Bu adamı gerçekten de Tanrı'nın gönderdiğini söylemek yanlış mı olur? Hiç sanmıyorum.
Polis memuru, rahibin elinden kayan silahı yakaladığında istifini hiç bozmadı. Bu noktadan sonra rahibin sözlerini dinlemenin hiçbir anlamı olmamasına rağmen Giuseppe sanki adam hala kafasına silahı dayamış gibi dinlemeye devam etti. Nazik gülümsemesini ve gözlerini bir anlığına olsun adamın gözlerinin içerisinden çekmedi. Bir çoğu için anlamsız gelecek bir hareket olmasına rağmen Giuseppe için anlamı çok büyüktü.
Kısa bir süre sonra içeriye Gaio Morino adındaki polis memuru girdi. Kısa boylu, cesurluğuyla tanınan bu genç sayılabilecek polis memuru Giuseppe'nin oldukça yakından tanıdığı bir isimdi. Arkadaş sayılmazlardı fakat yine de birbirlerini oldukça iyi tanırlardı. İkisinin arasında garip bir saygı ve güven bağı mevcuttu.
Morino içeri girdikten kısa bir süre sonra Giuseppe'yi selamlamış, sonrasında da rahibe yaklaşarak onunla konuşmaya başlamıştı. Onun odaya girmesiyle birlikte Giuseppe yavaşça ayağa kalkmış ve bir heykel misali dikilmeye başlamıştı. Kısa bir süre sonra içeriye giren dört polis memuruna selam verdikten sonra odağını tekrardan rahip ve Morino'ya döndürdü. Rahip olayları anlatmaya başladıktan sonra Giuseppe'nin suratında biraz ciddi bir ifade belirdi. Olayları tarttığı ve aklında bir şeyler kurduğu her halinden belli oluyordu.
Sorgulama işi bittikten sonra Morino ve ekibi Giuseppe'ye dönerek tekrardan selam verdi. Orta yaşlı polis memuru bu sırada bakışlarını etrafta gezdiriyor ve gözleriyle ailesini arıyordu. Kısa bir süre sonra kalabalığın arasında bulunan ikiliyi gördü. Bakışlarını Morino ve ekibine tekrardan çevirdi. "Eşim ve kızımı eve bıraktıktan sonra sizinle karakolda buluşurum. Sağlıcakla kalın." dedi soğukkanlı bir şekilde. Polis memurlarını uğurladıktan sonra ağır adımlarla ailesinin yanına doğru ilerledi. Tatil gününü ailesiyle birlikte geçiremeyeceği için biraz üzgündü fakat rahibi bırakamayacağının farkındaydı. Aslında davayı diğerlerine bırakabilir ve ailesiyle eğlencesine devam edebilirdi fakat Giuseppe bunu yapamayacak kadar nazik bir adamdı. Rahibin sıkıntılarına olabildiğince yardım etmek istiyordu.
Eşi ve kızına yaklaştığı anda suratında kocaman bir gülümseme belirdi. Eğilerek gözlerini kızının gözlerinin hizasına getirdikten sonra devasa ellerinden biriyle kızının başını okşamaya başladı. "Bir şey olmayacak demiştim değil mi? Hadi eve gidelim bugünlük." dedi nazik bir gülümsemeyle birlikte. Bakışlarını bulunduğu konumdan eşine doğru çevirdikten sonra tekrardan konuşmaya başladı. "Hayatım özür dilerim ama..." Sözlerini yarıda keserek derin bir iç çekti. Suratından ne kadar üzgün olduğu gayet net bir şekilde belli oluyordu. "Bir dahaki izin günümde sizi daha güzel bir yere götüreceğim, söz veriyorum."
Yorum Sayısı: 43
Konu Sayısı: 14
Üyelik Tarihi: Jan 2021
Rep Puanı:
0
Yer: Giuseppe Scicolone'un Evi
Saat: 11: 00
Hava: Bulutlu
Kalabalığın arasında eşin ve kızına doğru ilerliyorsun. Yanlarında bittiğinde kızın, sana sarılıyor, eşin ise biraz kaygılı bir şekilde sana bakıyor. Eşin, sözlerin sonrasında "Sorun değil hayatım." diyor. Ama bir sorun olduğunu anlıyorsun. Eşin işinden dolayı biraz kaygılı ama yapabileceği pek bir şey de yok. O yüzden eve kadar eşinin ağzını bıçak açmadan gidiyorsunuz; kızın ise az önce yaşanılan şeyleri unutmuş ve hayatın olağan akışına uygun şekilde hareket ediyor.
Kısa bir süre sonra evinize vardığınızda kızının uyuklamakta olduğunu görüyorsun. Eşin kızını yerine yatırıp, sana bir şeyler hazırlamak üzere mutfağa yöneliyor. Oturduğunuz bu ev, oldukça sade ve gösterişten uzak bir ev. Memur maaşıyla yaşayabileceğin en iyi evler arasında sayılır. Bir on beş- yirmi dakika kadar sonra -neler yaptığını vs. betimleyebilirsin.- eşin sana sesleniyor: "Yemek hazır hayatım." Yemek yemek üzere mutfağa yöneldiğinde telefonunun çaldığını duyuyorsun. Eşin tabaklara çorba doldurmaya devam ederken sana bakıyor. Sen telefona baktığında ise arayan kişiyi görüyorsun: Polis Memuru Gaio Morino. Telefona yanıt verdiğinde ise, "Efendim, rahibi bırakmak zorunda kalabiliriz. Başkomiser Taddeo Gatto... böyle bir olay için bir rahibin burada tutulmasını hoş karşılamıyor." diyor. Ardından, "Ve efendim... rahip bir şeyler söyledi ama başkomiser... başkomiserimiz söylediği şeyleri unutmamızı ve kimseye bir şey söylememizi istedi. " diyor.
|